RÜZGAR ALDI DÜŞÜMÜ

“Ne kadar savrulacağıma rüzgâr karar verdi. Bilmediğim şehirlerin, soğuk evlerinde uyandım. Acı çekmekten, kaybetmekten, kaybolmaktan hiç korkmadım. Bu beni daha cesur mu yoksa daha aptal mı yaptı bilmiyorum. Ve bunu hiç bir zaman öğrenemeyeceğim. Bir şey var adını koyamadığım, kafamda bir türlü oturtamadığım bir şey kırılmaktan öte , parçalanmak gibi. Düşlerimi toparlamaya çalıştıkça dağılıyor rüzgara […]

DÜŞ ’LE

tadım kaçıyor, ama durup dururken bu, tarif edemiyorum sanki durduk yere ağzınızda acı bi tat olması gibi tatsız bi tat düşündükçe ağrıyor başım sanki yeni bir buhran doğuyor ve ben onun sancısını çekiyorum gibi ama düşledikçe hepsi geçiyor.

UZAK CESUR

Bir şeyi defalarca söylemek, yitirir anlamını denmiş, ama öyle mi? “uzak” yakın olur mu ? defalarca söylesek. Hayır biliyorum, kastettiğim bu değil, korkuyorum demek fazlasıyla cesur yapar mı insanı? belki bazılarını, ama seviyorum demek birine defalarca, yitirmemeli. anlamını. yitirmez de gerçekse. bazı şeyler bir değil. defalarca  söylenmeli belki anlamını yitirmesi için  değil anlam kazanması için!

GEVE

kitaplar, kelimeler erişmek içindi. ya huzura, sevgiye ya da bilgiye ve pek bir vasfı olmayanlar zaten anlaşılmak için  değil, ne kadar korkak olduğunu ve kendini saklamak; gevelemek için konuşurdu. Ve  konuşulmak için.  

TAŞ AYNA

Beyaz tülbentinden ayrıştıramıyor.Ağaran saçlarını,Elleri ile yüzünü yokluyor.Yüzü elleri gibi kupkuru.Kaç yaşında olduğunu hatırlamıyor,Uzun zamandır aynı yerdeler.İkisi de yorulmuş.Taş yosun kaplamış .O ise makinada iki büklüm.Tutunamadığı yaşamda.Ayna diye bakıyor taşa.Ve her günDikiyor fakirliği ruhuna.

KENDİMİ BULDUM

” Kaygılar zaten yakınımdır benim. Orada, şurada, burada, her yerdeler. Ama buna kontrast olarak da çocukluğumdan beri bir şöyle bir tercihim vardır: şayet mümkünse, insan gerçekten istemediği bir şeyi yapmamalı hayatta”. (ALİ GÜÇLÜ ŞİMŞEK) işte bu sözlerin yolumu açtı benim. Bana yön verdi, ışık oldu. Yol gösteren bir fener gibi aydınlattı düşüncelerimi. Seni çizerken kendi […]

MORMOR

Tuhaf bir sıradanlığın garipliği üzerine yazmak konusunda gidip geldiğim saatlerde en iyi şeyin oturup yazmak olduğuna karar verdim.Lakin sonrasında o kadar da sıradan olmadığını fark ettim hissettiklerimin.kahve yudumlarken ve yazarken dinlediğim“MorMor- Whatever Comes to Mind” bana; milföyü ve “mormor “isminin ne kadar güzel olduğunu hatırlattı. Bir gün hatta bir gün değil,gitmeliydim… Beni bekleyenmilföy pastanesine veEymir’e.

GÖÇÜK

Ortasından kırıldı toprak.Duran her şey yarıldı, yıkıldı.Gök söndü, yere (s)indi.Kayboldu arkasında (c)anlar.Uykuda iken gidenlere.Tabut bulunamadı.Kefen yetişmedi.Etinin eti göçükte.Kimse yok mu? Diyen çoktu!Kimseler vardı ama ciğerleri enkaz.Donup kalmışlar zamanda.Çaresizlik, kimsesizlik, sahipsizlik.Soğuğuda üşütüyor. Gece kendi içinde geceye dönmüş.Güneş doğmaktan korkuyor.Amik Ovasına, Kommagene’ye Maraş’a.Acıyı, çaresizliği, aydınlatmaya.Can ile kan karışmış moloz yığınına.Yürek dayanmıyor kaldırmaya…

KALBİM

Çok derinden hissediyorum artık olanları, Her şey anlamını yitirmiş gibi geliyor bazen. Nedenini, nasılını bile sormak gelmiyor içimden. Zira yüreğimin her parçası yorgun. Her parçası kırık dökük. Zaman zaman soruyorum kendime, Mutlu olduğun anda bile neden gözlerinden yaşlar akar? Sanırım bunun tarifi yok. Hüzün mü desem, acı mı desem, yoksa umut mu desem bilmiyorum. Sahi […]

UYUMAMAK ÜZERE

641’in ismini değiştirme konusunda kafamda soru işaretleri ile masamın üzerindeki üç mumu yaktım. Bilgisayarı açtım sonra. Eğer sallantı hissedersem avizenin sallanıp sallanmadığını göremeyecektim. Gerçi, her dakika sanki deprem oluyormuş gibi hissetmekten dolayı alışmış duruma gelmiştim, ne yazık ki. Beynim de, düşündüğüm o kadar çok şey vardı ki artık uyumak ve kafamı susturmak istiyordum. Lakin uyuyamıyordum. […]