Yine başındayım bir beyaz sayfanın, haftalardır üzerime çöken hayata dair ne kadar yorgunluğum varsa onları yazmaya geldim.
Belki de şimdi önüne bir set çekerim duygularımın, ya da yarın sonsuz denizlere dökülen bir dereden hızla geçen berrak bir su gibi dökerim her şeyi.
Son zamanlarda beni düşündüren şeylerin birikmişliği bağlıyor elimi, kolumu ve en çok da duygularımı. Biliyorum beni yalnızca şu an baktığım beyaz sayfalar anlamlandıracak. Bu sayfalara döktüğüm kelimelerimle insanlara dökemeden içime gömdüğüm kelimelerimin arasındaki dağların omzuna yasladım başımı. Vaktim var mı yok mu?
Bilmeden erteledim, erteledikçe değişim denen rüzgarın enseme bile değmeden yanımdan sıyrılıp geçişiyle boynumu büktüm. Bir bebeğin umut dolu geleceği olamadım, bir yaşlının yorgun geçmişi gibiyim artık. Gökyüzünün mavisinden çok, kara bulutlarla kaplı puslu gürültüsüyüm. Sabahın, kuş seslerinin, insanların hareketli adımlarının, kahvaltı sofralarındaki gülüşlerin, birileriyle konuşulan hararetli konuların çokça uzağındayım artık.
Bütün bu uzaklıklar üzmüyor beni. Gün geçtikçe uzaklaştığım şeylerin sayısındaki artışla kendime yaklaşacağım. Kendimle aramda ne varsa yıkıp geçeceğim sonra kendimin ellerinden tutacağım, o günü hayal edeceğim daha sonra hayallerimden öteye çok geçmeden kendime sarılacağım.