Okuduğum kitaptaki kadına aşık oluyordum. Beğenmediğim sayfaları tekrar yazıyordum, Kendime uyarlayarak…
Sayfalar dolusu yalnızlık çekiyordum. Yeni bir sayfaya geçme telaşları…
Gerçek hayattaki beş yıllık sevgilimden ayrılıyordum. Sevgilimi daha fazla aldatmaya hakkım yoktu. Üç beş kağıtla uzaklaşıyordum. Elinde bitmeyen kalemim.
Ben uzaklaştıkça romandaki sevgilime daha çok yaklaşıyordum. Ne olup bittiğini anlayamadan kendimi onun kollarında buluyordum.
Evlenmek üzere olan bir roman kahramanını ikna etmek hiç de kolay olmayacaktı ve ben bunu çok iyi biliyordum. Ara bozucu kara kedi bendim. Beynim nasıl benimsemişse bende iki kat sahipleniyordum, kara sevdamı.
Kalemi elime alıyordum. İlk iş Melisa’yı etkiliyordum. Bankanın kapısından girdiğim an beni süzüyordu. Bense bir ömür sayfalara hapsolmuş sevgilimi görüyordum. Tıpkı bir ressamın kendi elleriyle resimlediği tablosundaki kıza aşık olması gibi…
O sırada Melisa’nın düğün tarihinin yaklaşmasını nasıl engelleyebilirdim?
Bir bahaneye ihtiyacı vardı. Ailesinin yanında” biz anlaşamıyoruz.” Diyerek ailesinin kafasını karıştırıyordu. Alınan tüm eşyalar, hatta altınlar geriye iade ediliyordu. Yaşamak istedikleri evin kapısı sonsuza dek kapanmış oluyordu. Dürüstlük ile aldatmak arasında sıkışıyordu.
Elindeki kerpeten her saniye daha çok sıkıyordu. Çırpındıkça bataklık içine doğru çekiyordu. Zifiri karanlık bir bedenin içerisine hapsolmuş kayıp bir ruh oluyordum. Bu kargaşanın tek sebebi bendim. Belki de yazar en doğru sonu seçiyordu. Benim aşkımı teğet geçerek…
Yadırgamıyordum, değerli yazarı. Sonuçta günün birinde benim çıkıp geleceğimi nasıl tahmin edebilirdi?
Son sayfalarda yapmış olduğum değişikliklerle Melisa’nın hayatına balıklama dalmayı başarıyordum. Seçerek yazdığım sevgi sözcükleriyle kaleyi içerden fethediyordum. Şimdi hikayemizin sonunu istediğim gibi yazabilirdim.
Tüm güç yazarın elinden uçarak benim kalemimin ucuna konuyordu.
Bir an hayatıma beş saniye ara veriyordum. Pili üzerinden çıkarılmış oyuncak gibi hareketsiz kalıyordum. Ayrıldığım sevgilimi düşünmeye başlıyordum. “ Ne olur? Daha fazla saçmalama. Yırt o kağıtta ki sevgilini. O bir hayal bense gerçeğin ta kendisiyim.” Demiştin. Biliyorum. Pilimi arıyordun. Beni gerçek hayata çekmek istiyordun.
Gerçek hayat ile kağıttan hayat arasında sıkışıyordum. İki kadını aynı anda sevebilir miydim?
Ne olur kıskanmayın birbirinizi. Kitabımı elime aldığımda buluşayım, yeter. Bense sevgilimi aldatmış sayılır mıyım? Diye düşünüyorum.
Tüm kozlarımı açık oynayarak şah mat ediyordum, kendimi. Şu saat itibariyle son aşk romanımı tamamlıyordum. Yayınlanması konusunda bazı zorluklarla karşılaşıyordum ama sonunda kazanan ben oluyordum.
Bir imza gününde okurlarımdan biri” Siz hangi kadınla birlikte olurdunuz?” diye soruyordu. Ters köşeye gelen şutu hazırlıksız yakalanan bir kaleci nasıl çıkarabilir ki?
Gülümseyerek” iki kadınla tabi ki.” diyordum. İki kadında aynı kadını temsil ediyordu. “Önemli olan benim sevgim” diyordum.
Gerçek hayat ile kâğıttan hayat arasında sıkışıyordum. İki kadını aynı anda sevebilir miydim?
Neden olmasın!