“Düştüğümüz kuyular sandığımız kadar dipsiz değiller, aslında tutunmaya çalıştığımız ipler çok kısa.” derdi.
-Birden gülmeye başlamıştım. Arkaik Tanrılar reçetemi çaldığından beri herhangi birisiyim. Öfkem sakinleşirken Shein beni soğuk yüzlü fayansların yüreğine emanet etmişti. Uyumak istiyordum…
İnsanlarla paylaşacak hiçbir şeyim yoktu, hüzün dolu yalnızlığım dışında. İnsanlara kendilerini yalnız hissettirmeyecek her şeyim vardı. Aslında gizli gizli istediğim; yaşama düzenime karşı, kederlerini kendi kederlerinin bir parçası yapan bütün öbür insanların yaşamlarından çözülüp kurtarmaktı kendimi. Buna ruhumu vermeye çalışıyordum, insanların yaptığı gibi; değiş tokuş ederek değil, parçalayıp atarak. En acımasızca parçalayıp atarak! İnsanoğlunun derinliklerinin iç mahzeninde betondan harp hüzünlü şarkıları her zaman sürer. Çamurdan esneyen küçük insanlar… Çayırda çürüyen son elmalar… Güneş yusyuvarlak. Çukur derin, toprak kara, kara!
İnsanlar her yolu denerdi, ama mutlu olmak üzgün hayaletlerle dolu bir şehirde deli olmak gibi bir şeydir. Ateşlenen tabancadan çıkan mermilerin tabancanın boş namlusuna geri yerleştirilmemesinin olanaksızlığı gibi, bu insanlar da mutlu olmayı asla beceremiyorlardı. Hiç acele etmiyorum, hiçbir yere varmıyorum, en önemliside önemli olan hiçbir şeyi yapamıyorum. Belki de yalnızca yaşamak istiyordum, onları yitirmek yalnızca onları yeniden bulmak demekti. Cehenneme gitmeye yarım saat kala, zamanın dışında birkaç dakika cennetin kapılarında durdurulmuştum. Belki bir şey vermişlerdi, belki de bir şey almışlardı: Hatırlamıyorum. Hatırlamıyorum… Beni durduranlar, bir şeyleri dehşet verici bir sabırla bekleyenlerdi. Bekleyenlerden kendinizi sakınınız. Vazgeçilmiş olmanın intikamını birgün mutlaka alırlar. Öldüremediklerinin cesaretlerini gömerler ruhlarına. Her şey toz toprak içinde yuvarlandığı zaman ortaya çıkarlar. Tükenmez kelimelerin tükenen içlerini değiştirip tutsak etmeliyiz dünyayı. Sadece biraz sevmek için. Bir-az sevmek için! Elbette bende seviyorum. Ama akıntıya kapılmış öbürleri gibi değil. Bir şeyden, birinden hoşlanıyorsan onu seviyorsun demektir. Sevgi sadece daha yüksek bir düzeydir. Hepsi bu.Çok iyi görmene, çok iyi hissetmene veyahut çok iyi düşünmene gerek yoktur.
Tıpkı ölmeyi redden insanların olduğu gibi. Ölmeyi reddeden insanların olduğunu bilir misiniz? Bir kadının ölüm anında “asla!” diye haykırdığını hiç duydunuz mu? Ben duydum… Lanet olsun lan öldürdünüz onu.! Shein haykırmıştı. Mutluluğa katlanmaktan daha kolaydır gözyaşlarına katlanmak. Ve o an bütün dışlardan içe doğru dönersin, içine kapanırsın; geceleri çiçeklerin kapandığı gibi… Çok üşüyorum, renklerim bağırıyor kelimelerin anlamsızlığına. Belleğimin kıyısında asılı bir şeyler var; başkaldırıyı, güzelliği ve iyiliği anlatan anlaşılmaz son gülümseyişler. Bir benlik bile yok artık. Sadece iyi tüttürülmüş bir nargile dumanıyım artık, havada yok olup gidiyorum; duman gibi. Altı kurşun gibi. Altı hayal gibi. Altı gözyaşı gibi. Shein’in gözlerimden su içtiğim altı musluk gibi.
Hayatın kömür ve tütünlerinden kalan toz toprakları içinde müthiş can sıkıcı bir normallikle ufallanıyorum. Merdivenlerin en dibindeki basamağındayım ve yeni bir izmarit yakıyorum. Lanet olsun, onu altı kurşunla öldürdünüz. Kollarımda can verdi… Bütün kırık dökük pencereler anksiyetime göz kırpıyor. Anne ben adam olamıyorum, suphanallah yarebıl alemin kimse kendi korkusu kadar zehirli değildir kendine. Lafın tamamı aptallara söylenir.
:/Yazmanın en güzel yanı sözcükleri art arda dizmektir, taş üstüne taş yığma işi değil. Ondan önce gelen işlerdir; her türlü koşullar altında sıkıcı bir şeyi güzelleştirmektir. Sana acı vericidir, bıktırıcıdır, yumuşatıcıdır… Ama her daim canavarca bir yaşamdan daha iyidir canavarca bir kitabı okumak. Canavarca bir eseri yazmak.