Artık kan bağı yok çiçeklerle, kelebekler arasında, hatta bütün uçuşlarını iptal etti kuşlar,
hiç bir memleketin üzerinden geçemeyecek kadar yoruldu kanatları.
Kimse yaşlanacağı günleri düşlemiyor artık. Herkes bu günün yaşlısı biraz.
Ne çok borçlandık gençliğimize şu genç yaşımızda. Üstelik bu borcu ödeyecek beş kuruş zamanımız bile yok.
Yürüyoruz, adımlarımızın değdiği yerlere yol diyemiyoruz. Çünkü ilerleyemiyoruz ilerledikçe gerisin geriye koşar adım dönüyoruz. Bu yüzden yürümek her zaman ilerlemek değildir.
Ağaçlar, oldukları yerde ne kadar yol kat etmişlerdir?
Mesela, döktükleri kaç yaprak yaşlarını belirleyecek niteliktedir.
Bilmiyorum soruyorum yine kendime, belki de bir ağaçla konuşup bu konuyu tartışmalıyım. Ağacın omzuna yaslanıp başımdan aşşağı dökülecek olan bir kaç yaprakla savrula, savrula toprağa düşercesine susmalıyım. Öyle çok susmalıyım ki hiç bir mevsimin olmayı beceremeyen rüzgar bile sessizliğimin bana ait olamayışından şikayet etmeli. Uğultularla benliğimi uçururcasına bambaşka bir bana getirmeli. Artık yollarca savrulmalıyım yıllarca değil. Pencerenin önünde oturan bakışlarımın önüne güneşi seven bir perde çekmeliyim, çekmeliyim ki dalmasın gözlerim çağresizliğin derinliğine. Bu derinliklere ben dalsaydım çoktan boğulurdum şimdiye kadar gözlerimin boğulmadan bende kalması nasıl mümkün oldu anlayamadım.
İnsanların içindeyken bile bambaşka yolculuklara çıktım gözlerimin sayesinde. Bazen tek başımayken baktığım dümdüz duvar bile kıvrımlı yolları olan bir cennet bahçesi oluverdi. Şundan eminim artık, hayat sadece yaşadıklarımızdan değil bazen yaşayamadıklarımızdan da ibarettir. Ve hatta çoğu zaman bakış açımızdan ibarettir…