Mahallemizde gençler yerde bağdaş kuran adamın etrafını sarıyor, göğsündeki kanı durdurmak için bastırıyor, tampon yapıyorlardı. Adam haline aldırış etmeden yanındaki Efes marka birayı yudum, yudum içiyor. Görende çok havalı bir kafe de denize karşı keyif yapıyor sanır. Eşim telaş içinde ” Şahit yazarlar, gidelim.” Diyor. Komşular ise ellerindeki çekirdeği yemekle meşguldü. Nasıl bir rahatlık! O sırada daha önce dersime giren bir öğrenci elindeki kanlı beze aldırmadan ” İyi akşamlar öğretmenim.” Diyor. Gençlerin soğukkanlı olmasına şaşırıyorum. Kızım herkesten daha sakin bir şekilde ” Keşke bizim mahallede olmasaydı.” Diyor. Altı yaşında olan kızıma durumu izah etmeye çalışıyorum.
Olayın devamında açık hava sineması izler gibi balkona yerleşiyoruz. Şimdi olayı kuş bakışı izliyoruz. Komşular her gün Teksas kasabasında yaşıyor, insan avını izliyor gibiydiler. Eşim” konuş istersen.” Diyor. Göğsünde bıçak olan adama yaklaşıyor, durumun ne derece olduğunu inceliyor, olabildiğince sakin duruyorum. Adam ara vermeden bira içiyor, keyif yapıyordu. Kim alkollü olarak öbür tarafa geçmek ister ki? Diye soruyorum. Biz marketten dönüyor, atıştırmalık alıyor, dayanamayıp yediğimiz gofret çöpünü cebime koyuyorum. Bir yandan destek olmak istiyor, bir yandan da çekiniyorum. İlk defa gördüğüm kişi bir seri katil olabilirdi.
Polisler ambulans eşliğinde olay yerine geliyor. İnceleme başlıyor, bıçak poşete konuyor, poşetten de bir fiş çıkıyor, yarım kilo domates ne alaka! Komiser sinir küpüne dönüyor, biz de balkonda Pepsi içiyoruz. Eşim yan komşu ile dedikodunun dibine vuruyor. Kızım dizimde uykuya dalıyor. Kalkma durumum olmadığı için sıkışıyor, içmem gereken ilaçları düşünüyorum. Karşı komşum ” Atla gel Şaban.” İzliyor. Çay kaşığı sesi ile siren sesleri birbirine karışıyor, bir bardak daha Pepsi istiyorum, eşimden. Sonunu kafasına diken eşim gülümsüyor.
Adam ambulans ile birlikte hastaneye gidiyor, gençler sorguya çekiliyor, biz de ucuz yırtarak Kemal Sunal izliyoruz. Adam can derdinde, gençler sevgili peşinde, kızım da rüyalar aleminde.
Herkes bir yolunu bulmuş mutluluk oyununu oynuyor. Benim eksik parçam ilaç içmekti. Bir yandan olayın gidişatını takip ediyorum.
Polisler kendi aralarında konuşuyor. Adamın öz oğlunun babasını bıçakladığını söylüyorlar. Biz de kahvemizi yudumluyoruz. Bir tek mısır patlatması eksikti. Kemal Sunal olmasa biz ne yapardık, diye düşünüyorum. Tüm mahalle halkı gülüyorduk.
Adam karnındaki bıçakla gülüyordu. Hiç durmadan içiyor. Zamanı geriye alabilseydim keşke. Kemal Sunal hayatta olsaydı balkonda çay içer, kendi filmine de gülerdik. Hayal kurmak bedava.
Polisler bütün gece boyunca olay yerini inceliyor. Çay demleyerek aşağıya indiriyorum. Biraz da soğuk su. Az önce kan lekesi olan yeri işaretliyorlar. Adamın nerede oturduğunu tespit ediyorlar. Bizim Pazar yerine bakan evlerden biri. Adamın her akşam içtiğini, her an kavga ettiğini, çocuğunu da tartakladığını öğreniyorum.
Polisler adamın peşini bırakmayarak olayı kapsamlı bir şekilde inceleyeceklerini kendi kulaklarımla duyuyorum.
Adam ara vermeden içiyor, keyif yapıyordu. Huylu huyundan vazgeçmezdi, biliyordum.
Bizim mahalle olayı çoktan unutarak balkon keyfi yapmaya devam ediyordu. Kan lekesi ise aynı yerinde duruyordu. Belki de asla unutulmayan delil de oydu.
Yeni bir filmde görüşmek dileğiyle…