Gözlerimi gece karanlığında açtım. Etraf oldukça dağınıktı. Kafamı kaldırıp duvardaki saate baktım. Vakit neredeyse sabahı bulmak üzereydi. Başımda garip bir ağrı hissediyordum. Sendeleyerek mutfağa gidip bir bardak su içtim. Tekrar uyuyamayacağımın farkında olduğum için hiç denemedim. Balkona çıkıp bir sigara yaktım. Yıllardır gördüğüm bu manzaranın her seferinde farklı bir noktasını yakalıyordum. Zaman ve dönemlere göre bakış açım da değişiyor olmalı ki evimin karşısında yirmi yıldır duran koca çınar, gözüme hep farklı renk gibi gözüküyordu.
Bu aralar biraz umursamazım ve bu duygudan bile pişmanlık duyabiliyorum. Aslında duygudan ziyade duygusuzluk olduğunu düşünüyorum. Ya da istediğime ulaşamamamın vermiş olduğu kabulleniş…
Her neyse diye düşünüp sigaramdan bir duman daha çektim. Zaman algım ve düzenim tuhaf bir hal almaya başladı. Memnun olsam da yadırgamaya başladığımı söyleyebilirim. Binlerce kez düşündüğüm bir konuyu zihnim tekrar açtı. Hatırlamak istemeyeceğim kadar eskide kaldığını düşündüğümden tamamiyle kapattım ve üzerine düşünmedim. Sokak boyunca telaşla işe yetişmeye çalışanlara bakarken her biri farklı insanların hayatları ilgimi çekmişti. Sabahın kör saatinde aklımı kaçırmışçasına farklı fikirlere kapılmıştım. Gözlerimin gökyüzüne bakarken daldığını fark etmemiştim. Balkonun kapısı açıldı ve duyduğum bir sesle irkildim. Annem, çay yaptım gel de içelim dedi. Bir yığın kaygıyı kafamın içine sığdırıp tamam anne geliyorum dedim…