Bu hikâye karamsarlığın gerçekçilik olmadığını, hayatın son derece yaşanılası bir yer olduğunu savunanlara karşı yazılmış cevab-ı hakgûyânedir.
Masalların alışılageldik “bir varmış, bir yokmuş” tekerlemesini biraz içselleştirerek biraz da gerçekle harmanlayarak yeni bir boyut kazandırmak böyle bir yola baş koyarken boynumuzun borcu durumundadır.
Bir yokmuş, yine yokmuş, hiç yokmuş. Hatta hiç olmamış…
Bu hikayenin başkahramanının yolu hep yokuşmuş. Çıkmayı gayret etmekten pek haz etmez,” nasıl olsa yine düşeceğim” deyip hiç cesaret göstermezmiş.
Hatta buna tenezzül bile etmezmiş.
Başkahramanı kendimiz olarak tahayyül edip ders çıkarabilmek yine kendi elimizde olan bir seçenektir. Bir kâğıda bir ayna olarak bakmayı bilmek bizi birçok içinden çıkılamaz durumun karmaşıklığının arasından çekip alabilir.
Yeterince önümüze seçenek sunulmayıp hatta sunulanların da hep ehvenişer olma istikametinde ilerleyişi bizi hayatla baş başa bırakacaktır. Bazen başımızı yaslayabileceğimiz hatta bununla kalmayıp yanında sıkılmadan, utanmadan ağlayabileceğimiz birini arayıp durmak ihtiyacı bundan kaynaklanıyor olsa gerek. Oysa dünyada bakıp da sebepsizce gülünebilecek -bir başka şeyi o an düşünerek durumun bütün iyiye yoran olabiliritesini bozmak meselesi- hiçbir şey yok. İnsan bir fabrika misali bunu bir şekilde fonksiyon haline getirip kendisi başarmalı. Zor ama imkansız değil. Fakat her zaman bir başka yol daha vardır. Biraz tefekkür kabiliyetimizi kullanıp bu tezatlığın altından kalkabilirsek cevabı bulabileceğimizden eminim. Çünkü mutluluğun bir formülü varsa eğer bu formül akıl ve irade sahibi olmanın panzehiridir.

Muhammed Ömer KIZIL

Bu İçeriğe Emojiyle Tepki Ver
Çok Kızdım
Çok Kızdım
0
Tebrikler
Tebrikler
0
Aşık Oldum
Aşık Oldum
0
Aşırı Duygusal
Aşırı Duygusal
0
Wuuuu
Wuuuu
0
Çok Komik
Çok Komik
0

Bir yanıt yazın