Hep bir şeylerin yarım yamalak olduğu kelimelerin sırtına kusar. Herkes muhakkak birkaç şeye karşıdır. Birkaç şeye kırgındır. Birkaç şeye uzaktır. Birkaç kelimeye. Birkaç cümleye. Birkaç ay… Birkaç yıl…
Anlamsız geç kalmalarına aylardır dikiş yapamayan Çetin, elindeki 15 cm’lik poşetle dünyaya pervasızca meydan okuyor. İki benlik arasına sıkışmış anlamsız kelimeler bütünü geçmişine daima parçalı çelmeler takarak ölmesine sebep oluyor. Ölüm oldukça sarhoş olur bütün kelimeler. Kelimeler; güçlüleri korkutmak için düşünülmüş olup, korkakların kullandığı sözcüklerden başka bir şey değildir. Günümüzde insanların en önemli görevi kendi varlığını doğrulamaktır. Bunun için insanların kendi kendine hayatta kalma kapasitesini ortadan kaldırmak gerekir. Kendiliğinden yapılmış bütün düzenlemeleri temelinde yıkıp, maddelerin ve karşıt maddelerin geleneksel mekanizmalarını bozarak bir aradanlıklarını kırıp onların yerine kendi yapay ama sağlam mekanizmalarımızı koymalıyız. İnsanların kozmosunda döngüsellik yerini çizgiselliğe bıraktığından beri kelimeler ile boşluğu dövdüğüm anlarda içim baya acıyor.
Çetin’e sorsalar ne yaptın bu dünyada? Rahatça verebilir yanıtını: Yalnız kalmayı başarabildim. Kalabildim. Milyarlarcasının arasında doğdum ve hiçbirine çarpmadan aralarından geçtim…
İçilen sigara dumanları arasına sıkışmış atomik çarpışmaların en dip enkazları; beynimin kör koridorlarına yayınlan dumanların çığlıkları ile varoluşun ve etkinvaroluşun mucizesine sapmanın telaşını sürdürüyor. Her bir zerresinde her bir varoluşunda hiçliğe teğet geçen hiçsizliğinde: Yaşamın ve hayatın acımasız diyalektiktiğinin köşebaşlarında duramıyorum, çünkü her şey haddinden fazla yuvarlak ve nerede duracağımı iyi bilemiyorum. Çetin de bilmiyor!
Tünelin ucundaki yaşayanlara söylüyorum: Kuşkusuz yaşamak hiç kolay olmadı! Bu muydu? Peki öyleyse! Bir daha!
Birçok oluşumdan dolayı yaşama buyrukluk yapıp dururuz, istemeyerek ölmek(isteyerek yaşamak) bu durumu gülünçleştirir. İnsan yaşamak için hiçbir neden bulamadığında her gün yeniden çırpınmanın anlamsızlığını, acı yaşamanın yararsızlığını içgüdüsüyle de bile olsa benimser. Bir boşluk bir boşluk daha eder kalabalık bir boşlukta. “İnsanlar genelde akıllı olurlar,” diyor Çetin, “gülünç duruma düşerler,” diyor. İçinizde yer edinememiş bir şey bazen bir küfür, bazen bir görüntü ve bazen de bir dayanımdır. Çoğu insan dışardaki hayatlarını başka insanlara yansıtabilmek için gülüyor ve eğleniyor numaralarını yaparlar. Ama hepsinin içinde yalnız kaldığında ortaya çıkan burukluklar, kırıklıklar ve hüzünler mevcuttur…
Herkes anlatmak istediklerinin korkusunu ve trajedisini yansıtmakta çekinen bir resmin ahlaklılığını içinde taşır.
Akıllı olmak nasıl bir şey Çetin?
Akıllı olmak hoş şey; mesele kafan teneke gibi boş olsa bile bu hiç önemli değildir. Çünkü göğsünü kabartıp sana akıllı orgazmlar yaşatan bir sürü destanın vardır orda. Lanet olsun insanlar kısıtlayıcı ve terbiyeli olduklarını sanırlar. Tıpkı akılları gibi! Uzaktan iyi görünüyor ve parıldıyorlar, ama onlara yakınlaşıp ağızlarından akan beyinlerini dinleyince dinlememen gerektiğini anlıyorsun.
Çetin iyileşti. Çetin iyileşti. Bir miktar. Bir süre.
Lanet olsun. 68 model bir şairin 90 model hayatıyım. Lanet olsun…
Kalabalık bir boşlukta kalmak, kalabilmek. Yaşam da kimseye dilenmeden muhtaç olmamak ne de kıymetlidir. Yüreğinizden kaleme dökülen kelimelere sağlık hocam.
Her türlü özgül çalışmanın soyutlanması ve yaşam üretiminin bütünlüğünün genel olarak soyutlanması, somut olma kipi tam anlamıyla soyutlama olan yaşamda mükemmel bir şekilde ifade edilir.
Teşekkür ederim.