Kelime oyunlarından sıkılıp ölmek isteyen paylanço yüzlü bir hayaletin günlüğünü okudum bugün. İki nokta arasına sıkışmış kelimeler geçmişine çelme takıyor. Mermiler cepheler arası mevzilerde koşarken ardısıra ardında gelen ıslıklarla aralarında bağıra çağıra çarpışan seslere kırgın. Paylanço her şeyi bir bir, her şeyi sakin sakin, her şeyi hiç olmadığı kadar basit bir şekilde yazmış. Her şeyi sarı bir defterden okuyorum. Eğer yaşıyor olsalardı; Kafka’yı çirkin bir anarşist, Dostoyevski’yi işe yaramaz bir kumarbaz, Nietzsche’yi dinsiz bir berduş ve Rilke’yi ise iflah olmaz zavallı bir aşık olarak göreceklerdi. Emin olmadığım çok şey var! İnanmadığım çok şey var. Anlamadığım bir çok şey var… İçinde kaybolduğum ormanda hâlâ peşimdeler. Her şey yutan ve düzüşen ağız ve kıç deliklerden ibaret. Paylançonun odası biraz karanlık. Hayyam’ın odasında çaldığım şarap kadehine kaktüs ektiğimi bilmiyor. İkiside içimi acıtıyor. Silik ve parçalı bir hayaletin gözleri önünde gelip geçen sözlerde paylançoyu arıyorum. Bazen bir yaprakta, bazen soğuk bir otogarda, bazen hiç tanımadığım birilerinin çok eskiden çektirdiği kayıp bir aile fotoğrafında ve bazen de terk edilmiş bir evde bulduğum plastik bir tarakta. Bir şeyler okurken noktalama işaretleri ile kavga etmekten yoruldum. Yorulurken kim olduğumu hatırlamak için kim olmadığımı özlüyorum. Aklımın koridorlarında kaybolurken sesime dönen yüzümü özlüyorum. Nezih semtlerde duvarlara okuduğum şiirleri özlüyorum. Arjîn’i de özledim… Dünyanın fani olduğunu unutmadım, senide unutmadım. Dışarıdan bakınca gerizekalıya benziyorum. Yakından tanınıncada öyleyim.. Bana kendini anlatma çabasına hiç girmeyen insanları seviyorum. Bazen kendimi de seviyorum. Aslında ben daha çok anlamsız şeyleri seviyorum. Aslında bir miktar nevrotik düşünceler ve zamansız kabuslardan dolayı mutsuz ve ahraz bir kalbiniz var. Aslında burada boğaza saplanan yumrular baki kalır. Aslında düğümler asla çözülemez. Aslında parçalanan benlikler daima parçalı kalır. Ve eğer hiçbir şey olmazsanız mutlaka bir gün ziyan olursunuz. Ekseriyetle.
Başkalarının ruhlarında bıraktığınız parçalarınızı toplamaya çalışırken başkaları oluyorsunuz. Başkaları hakkında aklınızda kurduğunuz şablonlar gerçek olmayabilir. Varoluşunuz yeterince anlamlandırılmıyor olabilir. Kendiniz hakkında söylediğiniz yalanlar zannettiğiniz kadar zararsız olmayabilir. En sevdikleriniz en nefret ettikleriniz olabilir. Paylanço günlüğüne bunları yazarken nelerden bahsettiğini bilmiyor olabilir. Bonsai ağacını ve tahta süpürgesini balkona bırakıp yanımdan ayrıldı. Birkaç dakika sonra dönüp günlüğünü alacağını söyledi. Vurulup düşenler, kazananlar ve kaybettiğini düşünen esas kazanalar. Bazen anladıklarımız travmalarımız olmayabilir. Merhaba ne içersiniz? Bir kadeh küfür içmek isterim. Sikmek, koymak, sokmak, basmak gibi filler erk’e sahip olan erkeğin ve kadının literetürüne fazla girince zeka geriliği kaçınılmaz olur. Gün geçtikçe ruhu bir tavşanın oyduğu ağaç kavuğu gibi tükenip giden bu insanlar; hasta olmaktan korkup içindeki sokaktan dışarı çıkamayanlardır. Paylanço yüzlü hayalet insanların gözüne bakınca bunu anlardı. Uykusunu dilimlerken yürüdüm yürüdüm ve günlüğünü o istemeden ona verdim. Uykum var biraz sanki. Ama. Sanki. Biraz. Biraz biraz.
Tik tak tik tak tik tak tik tak tik tak tik tak tik tak tik tak tik tak tik tak tik tak tik tak tik tak. Uyumam gerek. Kim olmadığımı iyi biliyorum…
Paylanço… Arjîn… Erk’e sahip… Kim olmadığımı iyi biliyorum.
Okurken olayın geçtiği zamandan münezzeh karanlık odadaydım adeta. Elinize sağlık hocam…