Güneş havadaki parça parça bulutların arasından süzülerek suyun yüzeyine vuruyor. Fırtına öncesi sessizlik kaplı heryer. Ufak bir kara parçasının olduğu yerde bir süredir tanıştığım kuş benim ile konuşmaya çabalıyor sanki. Usulca yaklaşıyor diğer kuşlardaki sürüden ayrılarak, tenime öpücük konduruyor. Her öpüşü damarlarımda dolaşan kanın sanki hücreler içerisinde sıkışıp kalmasına, kalbimin üzerinde ağırlık yaratmasına yol açıyor.
Deniz kırmızıya bürünmeye başlıyor damarlarımda, tenimde açılmış eski yaralarımdan akan kanlar ile. Uzun süre seslerden uzak kalan işitme kaybına uğrayan kulağıma birşeyler fısıldamaya çalışıyor. Yaralarımdan kıvranmaya başlayan ruhum konuşmaktan uzak duran sesime delicesine bağırması için kendini yırtıyor.
Bütün etrafımdaki canlıları ürküten şekilde tüyleri diken diken eden derinden gelen bir çığlık…
Bir an olsun yanımdan ayrılmadan beklemeye koyulan o kuş , hızla kanat çırpmaya başlıyor. Çığlık yaklaşan dev dalgaların habercisi, kuşa zarar gelmesin diye böylesine kuvvetli, etraftaki diğer kuşlara katılması gerek yoksa yalnız kalan asla tek başına bu yolculuğu yapamaz.
Artık uç!
Yoksa burada sana verebileceğim birşey kalmayacak açılan yaralarımın tekrar kapanmasını beklemem gerek denizin derinliklerinde. Gelmeyin bir süre buralara, ta ki dostlarım ile uzun yolculuğumuza çıkana dek gelmeyin , ben inime çekiliyorum.
Fırtına geliyor , dev dalgalar çok yakınlarda..
Kuş çabuk git buralardan, sakın bekleme! Önüne ne gelirse yutan dalgalara kapılmanı istemem; yolun açık olsun.