Sevgili Heja;
Bugün ayın 29’u ve ben bir günden daha kısa bir zaman kadar yaşadım. Yemyeşil bir kentin, kanatları yarı kısa yarı kırık ve kalan yarıları da sahte reçine salyalarıyla sarılmış kirli banklarda, ufukta paslı tebessümlerle yukarıdan bakan bir mehtap, göz kapakları kapalı derin uykulardan ruhlarını mahrum bırakmış veya bırakılmış çeşit çeşit çiçekler… Çınar dallarına hafiften tünemiş serçeler ve diplerinde melankolik duygu ve düşünceleri ileriye yahut bir gönlün arklarına aktarma çaresine dalmış veyahut çaresizliğine, bata çıka sinir krizlerine mağlup insan mahlûkatından beşer mahlûkuna evrilmiş gencecik çiftler…
Nedimeler, nadidelerde saklı güller ülkesinde saklansa ne çıkar ki, bülbüller var olup dillerinden mahrum olduktan sonra? Kovulmuş onca kar çiçekleri varken bahardan. Tamda ketum bir akşamın yarılanmış ışıkları varken; titrek bir beden, titrek bedende tik tik bir kalp, bir kalpte kalbin dünyasından âleme ulaşma ya da ulaşamama uğraşı veren bir yerde sımsıcak bir yerde sopsoğuk bir okyanus… Okyanusun kanallarından inceden inceye vızıldama nöbetlerine medyum kelimeler. Aşikâr düşünceler hep aşikâr ruhlara mı akar Heja? Mesela bak tamda şurada körebe oynamaya meftun yarasalar mı var acaba? Biliyor musun bu akşamın belki de saydıklarımın, sayamadıklarımın şahitleri olsa da son akşamın son duyguları olacak. Ve bilirsin ki insan hayatta bir şeyi hep bir defa yaşar. Doğumu, emeklemeyi, yalpalamayı, düşmeyi, yürümeyi, koşmayı, ileriye ilk adımı atmayı, aşkı, sevmeyi, gerçekten ağlamayı, gerçekten ayrılmayı, sağına soluna sessizce bakmayı, terk etmeyi, ölümü… İşte her şeyi ilk ve tek yaşar. Daha sonra yaşadıkları ise bir önceki yaşadıklarının sadece ezberlenişi, bir öncekinden ya daha ağır ya da daha hafif olur. Lakin bazıları ise sadece bir kereciktir. Tıpkı şu anki bu satırların ilk ve son olacağı gibi…
Biliyor musun Heja; zamana yenilmiş, yenilenmiş, budanmış ruhlarda hep ayrı bir sis mevcuttur. Bu mevcutluk hali nedense gecelerde meftun ırmaklar gibi deli dolu akar bir denize. Geceler ile denizler arasındaki fark nedir acaba? Birçok farklar sayılabilir tabii ki; en bariz fark güneş olmazsa her ikisi de simsiyah bir evrene gömülmüş olacaktır. İşte insani duygularda da bazan böyle farklar mevcuttur. Kimisi kimi insanlarda bembeyazken, kimisi kimi insanlarda simsiyahtır. Hatta aynı duygular farklı insanlarda farklı renklere bürünebilir. Yani “kimimizin cenneti kimimizin cehennemi, kimimizin cehennemi de kimimizin cennettidir.”
Sevgili HEJA; Bugün etrafımızda var olan ve hatta seslerinden ruhlarımızın incindiği, acıdığı, nefret ettiği bu insanlar var ya yarın kim bilir nelerin kurbanı olacaklardır? Belki de akşamın bu serinliğinin verdiği titremeden çok, bu insanların nedensizce kurban oluşlarına kalbim titremektedir. Birkaç; yıl, ay, hafta belki saat sonra bazı duygular ve düşünceler aramızda olmayacaklar. Kiminin, kime niçin kan akıttığının bilincinde ve tasavvurunda olmadan göçüp gitmesi ne acı değil mi? İşte acılar çok sevgili Heja… Biz hangi acıya katlanacağız, hangisine katlanıp dayanacağız veya dayanmaya dahi tahammül edebilecek miyiz? Bir nisan akşamına adım atmaya yüz sürmeye, yüz tuttuğumuz bu saatlerde havada marisan tebessümleri tam da burnumuzun ucuna düşüyor. Bize mi gülüyorlar ne? Bak şurada yani kozalaklar arasında gizlenmiş bir serçe melül melül yüz yıllık geçmişe dalmış gibi. Acaba hazan yağmurlarına tutulmuş bülbülleri mi düşlüyor, yoksa çok yakınlarına tüten baykuşların filmini mi seyrediyor? Kim bilir belki de turnaların terki diyar edişlerine gözyaşı döküyor…
MEKTUPTA DOLUNAY(3)
Bu İçeriğe Emojiyle Tepki Ver
Çok Kızdım
0
Tebrikler
0
Aşık Oldum
0
Aşırı Duygusal
0
Wuuuu
0
Çok Komik
0