Sevgili Heja;
Zamanın akametine uğruyoruz. Bu süre zarfında birkaç kez yazmaya yeltendim fakat elime bir türlü kalemi alamadım veya elim kaleme gitmedi. Ne kadar kararsız olduğumu sende görüyor ve hissedebiliyorsun, bunu bende hissediyorum. Artık kelimelerin buz dağının görünmeyen ve hiçbir zamanda insan yüzü görmeyecek en derin oyuklarına, duygu ve düşüncelerimi saklayacağım. Bu beni çok rahatlatıyor. Sana her an yazmazsam da o oyuklara her elini attığında duygularımı hissedeceksin bundan eminim.
Müjdemi isteyeyim; Mavi Kelebek adlı bir çalışmam söz konusu ve bunun için yavaştan da olsa ilk mektuptan bu yana bazı önemli noktaları not almaya başladım. Bu çalışmam sanırım üzerinde durursam geleceğe yön verebilir. Aynı nehrin balıkları neden birbirini yemeye çalışırlar ki? Üstelik yitip giden onlarcasının, gözlerinin önünde olmasına rağmen…
Bu arada Aziz Nesin’in Zübük eserini de bitirmiş bulunmaktayım. Çok anlamlı ve değerli bir eser olduğuna dair sizi temin edebilirim. ”Hepimiz birer Zübüğüz ve Şimdi çok iyi anladım ki, Zübük bir tane değil, biz hepimiz birer Zübüğüz. Bizim hepimizin içinde Zübüklük olmazsa, bizler de birer Zübük olmazsak, aramızda böyle Zübükler büyüyemezdi. Hepimizde birer parça olan Zübüklük birleşip işte başımıza Zübükler çıkıyor. Oysa Zübüklük bizde, bizim içimizde. Onları biz, kendi Zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra, kendi Zübüklüklermizin bir tek Zübük’te birleştiğini görünce ona kızıyoruz.” Romanın özeti bu cümlelerde olsa gerek. Şimdi de George Orwell’ in 1984 adlı romanına başladım. Geçen mektuba göre biraz daha iyidir ruh halim. Duygu sarmalından inceden de olsa sıyrıldım lakin düşünce sarmalından sıyrıldığımı söyleyemem. Tam aksine her gün bir yenisine mahkûm oluyorum. Bunun sonuncu ne olur, cevabını bende bilmiyorum? Sanırım herkes gibi bende ileri zaman dilimlerinde bu sancıların çok daha acılarına maruz kalacağım. Bir nevi insana sigaranın, oksijen depolarına zarar verdiğini bile bile hala içmeye devam ediyor olması gibi.
Sînem; umut ile umutsuzluk arasındaki savaş meydanıdır ve ansızın taarruzlar başlıyorlar. Sence hangisi kazanır? Ayrıca bir yanım sînemde kırık ya da tedaviye muhtaç bir halde nefes alıp vermeye devam ediyor. Her gün kırık dökük veyahut tedaviye muhtaç yanımı düşünmeli miyim? Her günün sonunda şakaklarımda kristaller bir bir yavruluyorlar. Yavrular da başka bir gece anaçlarının hemen ardında yavruluyorlar sanki… Gittikçe ruh deryasına yenik mi düşüyorum? İşte bu satırlarda dahi savrukluğuma şahit oluyorsun. Gecenin bir vakti Mona Roza Şiir kitabında kelime israfına başladık. İnsan her zaman zifiri düşüncelerden kendini alamıyor, yoksa sadece ben mi böyleyim? Seni görsem değişir miyim, yoksa seni görmemeli miyim? Görüp evrenime hapsolsak bu kıyametimiz olacak.
Belirsizlik, hayatımızın teferruatında mı gizlenmiş, belki de yalnız bazı insanlara makbuldur? Bu mektupta neden “mi” sorularına çok çokça yüklendiğimi umarım fark etmişsindir? Her günün sonunda onca sorunun cevabı gözlerinin mahpushanesinde zincirleniyor. Azad olunmazlarsa da olur. Nasıl olsa günün birinde mavinin dalgalarına kanat çırpacaklardır. Kâfi olan senin toprağının esiri olmaları olsun. Yalnız rüyalarda bir uçurumun kıyısında ve de kumsallarda dolaşma olur mu?
Beyhude bir hayaldi
Nisan güneşi gibi geldi geçti
Bir bakış bir söz aklımı çeldi
Gönlümü çaldı gitti (alıntı)