Kadın o çok sevdiği sahilde ki bankta oturmuş o içini kaplayan mavi dalgalara bakmaktadı. Yanında tam ayaklarının dibinde sessizce yatan köpeği ‘Foks’ vardı. Köpeğinin can dostunun adını hayran olduğu lideri, öncüsü Ata’sından esinlenerek koymuştu. Öyle körü körüne değil sevgi ve saygıyla bağlıydı Ata’sına, geçmişine, geleceğine…
Hayatta da önceliği hep bu oldu, her canlıya duyulan sevgi ve saygı. Belki o şanslıydı kendi isteğiyle seçtiği zevkleri, işi, okuduğu kitapları, huzuru. Lakin hiç bu hakka sahip olmamış, olamamış, elinden alınan mutluluk, çalınan hayalleri olan o insanlar onlar ne olacaktı. Yasam sadece kazananlara mi aitti. Ya yere düşenler düşürülenler. Şimdiler de tek düşündüğü buydu.
Düşünüyordu kadın yaşadıklarını, yaşamadıklarını, yaşamak isteyip de vazgeçtiklerini. Öylesine derin duygulara dalmıştı ki yanına gelen ablasının farkın da bile değildi. Her gün düştüğü geçmiş çukuruna bugün de düşmüştü.
Yaşlanıyorum artık ama seni bulmakta hiç zorlanmadım dedi ablası yanına otururken.
Çocukluğumuzdan beri hep aynı sahile gelip saklanırsın zaten. Hayale dalan gözleri ablasını görünce hüzünlendi. Ben de yaşlanıyorum, kabul etmesem de. Bugün ilk defa o gittiğinden beri aynada gördüm kendimi. Bu yüz benim mi tanıyamadım. Gözlerimin altında mor halkalar, yüzümde derin çizgiler, anlamsız şekilde hüzün dolu bakışlar, tabi bir de ruhumda ki yaralar mı beni bu hale getirmişti? Ne olmuştu da bana, ne yaşamıştım da bu yorgun ifade gelip beni bulmuştu? Oysa daha kitaplar da ki hayatı yaşayıp ben kendim kitap yazacaktım. Bir resim sergisinde galeri içinde gezerken hiç tanımadığım birisine aşık olacak sonra aşk beni terk etti yalnızlık karmaşasına yeniden düştüm diye hayıflanacaktım. Tuttuğum takım Kadıköy de gol attığın da sevinecek ama kaybettiğin de televizyonu kıracaktım. Daha bir tiyatro oyununda geçmişi yad edip, sinema da geleceği görecektim. Yapacak o kadar şey vardı ki, ben yaşayacaktım.
Toplumun dayattığı kurallara sırt çevirip ben buradayım diyecektim ki yaşlandım daha doğrusu yaşlandırıldım. Yine de durmadım, durmasına da incindim. Bir insanın ruhu incinirse yaşam da ki seste birbirine karışır, renk ahengi son bulur. Ve yaşanamayan her duygu katledilir. O yüzden yaşamak lazım azizim, beden ölmeden önce tüm sır dolu odalara girip, oyunlar eşliğinde gülümseyerek ağız dolusu okkalı bir kahve içmek…