Sevgili Heja;
Bugün bende ketum bir hal var. Anlatamadığım. Nedenini bilmediğim, neyin işareti olarak zihnimi ve sinemi meşgul eder bir türlü çözemedim?
Galiba yalnızlık, hüzün, çaresizlik, belirsizlik, bir iki karanlık sillenin beynime ve kalbime vurup, meydana getirdikleri kangrenin alevlerini yaşıyorum. Çok acı biliyor musun, bir yerlerde özünün bulunması ve bunu anlatamama sıkıntısı veya mazinin üzerindeki tozların rüzgâra yenik düşmesi veyahut kanayan yaraların birbiri ardına irinlere yenilmesi? İşte böyle bir haldeyim, her günüm bir diğerinden farklı olacak ümidiyle uyanıyorum. Lakin uyanmam ile kabusların ümitlerimle kavgaya tutuşması bir oluyor. Tekrar iç alemlere gömülüyorum, meşbun dehlizlerde boğulmaya başlıyorum. Nafile o da fayda vermiyor. Kavgalarım bütün gün devam eder, hatta her saniye, dakika… Bir nevi düşünce sarmalından bir türlü kendimi alamıyorum.
Bazen duygusuz ve düşüncesiz olmayı ne kadar da arzu ediyorum, sadece bu deryadan kurtulmak için. Açıyorsun bir şiir dinliyorsun ya da bir romanı okumaya yelteniyorsun bu seferde başka vurguna maruz kalıyorsun. Ah Heja! Sensizlik ve sessizlik ne güç.!!!
Ve yalnızlık sigara külü kadar yalnız. Bu yalnızlığın ardından da özgürlük. Dumana hapsolunmadan iki dağ arasına girip iniltileri duymak ve burada yaşanan depremlere şahit olup her nefeste tekrar tekrar vadide kaybolma isteği kadar özgürlüğü arzu ediyorum. Örülen bir tutam saçın ucu kadar saf duygu sarmalından ve düşünce felcinden kurtulmuşçasına yitik karların ardından bakakalma teneffüsünü ta hücrelerimde hissetme ve onları yeni kadere uğurlama endişesi hakeza yeni ufukların prensine göz kırpmak uğruna kozalaklara âşık olmak gibi bir heyecana tabi tutulmaya ne denli muhtacım.
Biraz mühlete kurban mı ayak diretiyoruz yoksa bir mühletin büsbütün içinde mi yaşıyoruz? Bütün bunlara rağmen sayıklamalarım, rüyalarda dahi karabasanlarla harbim hiç bitmiyor. Neden bu satırlara başlarken ki ruhumla bu satırların sonuna gelirken ki ruhum birbirinden çok farklı?
Heja; bütün bu soru ve soruların cevapları sadece bir Ben’de gizli. Her şeyi bilmeme rağmen, Ben’i icat etmeme rağmen yine de bir hüzün, bir yoksunluk yoksulluğu depreşiyor nefesimde.
Güneşin doğuşundaki sır ile batışındaki sır bir mi? En çok batışındaki sırrı bu kadar sevmenin ve sahiplenmenin sebebi ne ola?
Acaba dört karanlık bitmeden beşincisine mi gömülüyor saydıklarımın büsbütünü?
HEJA; niçin başaramıyor İNSAN kendisi olmayı?