Düğün de, cenaze de, yaşam da ben sırtımı kimseye dönemedim. Çünkü her dönmeye yeltendiğimde daha dönmediğim halde yaralandım. Yaralar her yerimi sardı, kanadı ama hiç durmadı. Koştum varamayım diye çelmetaktılar, yürüdüm düşmemi istediler, yenilmedim biz yendik dediler ve tüm bu olanları sözde iyiliğimi isteyen en yakınlarım yaptı. Düşmana daha fazla çıyan gözlülere hacet yoktu. Zaten hepsi yani başımdaydı.
Aslında derler ki daha bebekken iyi kötü yaşadığımız her şey hafızamıza kazınırmış. Ve biz büyüdüğümüz de yaşadığımız acıları, etrafımız da gördüğümüz timsah gözyaşlarını, şahit olduğumuz o iğrenç varak kaplı üzerine düştüğümüz kılıcı unutmak mümkün olur muydu? Hiç sanmıyorum. Hele de eskiden yaşamın bile farklı tadı var diyen o yalancı diller var ya onları hic kaile bile almıyorum artık ben. Ve değişkenin o zamanlar değil biz olduğumuzu biliyorum. Değişen biziz benliğimiz, duygularımız ve kalbimiz. O yüzdendir ki başkası istedi diye kimsenin günah keçisi ilan edilmeyeceğim. İşte bunu biliyorum, bilmeyenlere de başkaldırıyorum.