Her masanın, her sandalyenin, her afişin, her monitörün, her çay bardağının, her fincanın, her saksının, her kapının, her acil durum talimatnamesinin, her hademenin, her sineğin, her saksının, her toz zerresinin, her sahipsiz küfrün ve her takım elbiseli vücudun duracağı yer bellidir. Söylenecek sözler, atılacak kahkahalar. Öfkeyle söylenen sözler, sıkılan dişler. Bırakılan nefesler ve onar saniyelik özgür düşler. Masada tıkırdayan parmaklar, telefon melodileri, faks makinesi cızırtıları, yangın tüpü tıkırtıları, kıymetli evrak muhafazalarından yayılan paslı paslı gıcırtılar ve çocukluk düşlerinin uğultuları. Titizlikle inşa edilmiş bir mikro evren. Tanrımızı da kendimiz gibi kindar, içten pazarlıklı ve otorite manyağına dönüştürdükten sonra yumurtladığımız ilk kavram da konsepttir aslında. 

Anlatabiliyor muyum?

Dünya, çocukların sevinç çığlıkları attığı bir oyun bahçesi değil artık. Alelade bir maket, bir karınca yuvası. Bu sayede gittiğimiz her yeri evimiz gibi hemen benimsiyoruz zaten. Bu yüzden bir tarafımızı da yırtsak, uzaklaşamıyoruz. Şu ömrümüzü harab eden sorumluluk olmasa, terk edilmiş bir koy, köy ve ya kasabaya yerleşmeyi o kadar isterdim ki, içime gömülen çocuğu doyasıya yaşatırdım…

İçinizdeki çocuğu öldürmeyin efendiler, bırakın yaşasın. O yaşadıkça siz de küçük şeylerle mutlu olmayı bilirsiniz. Çünkü her çocuğun mutlu olmaya hakkı vardır ve bu yüzden her çocuğun yüzünden en az bir tebessüm almalısınız. Çünkü dünya çocuklar mutluyken güzeldir. 

Bu İçeriğe Emojiyle Tepki Ver
Çok Kızdım
Çok Kızdım
0
Tebrikler
Tebrikler
0
Aşık Oldum
Aşık Oldum
0
Aşırı Duygusal
Aşırı Duygusal
0
Wuuuu
Wuuuu
0
Çok Komik
Çok Komik
0

Bir Yanıt

Bir yanıt yazın