Kendimi tanıyamıyorum. Ne garip ki insanlar bana bir garip davranıyor. Kendimi son günleri kalmış kanser hastası gibi hissediyorum. Oysa daha çok gencim. Bildiğim hastalığım da yok. Bilirdim herhalde!
Odama giren ağlıyor. Kardeşlerim köşe bucak benden kaçıyor. Kendimden şüphe eder oluyorum. Odam gittikçe daralıyor, bense büyüyorum.
Siz hiç dev oldunuz mu?
Babam yanıma yaklaşarak çok tehlikeli bir kaza geçirdiğimi kulağıma fısıldıyor. Gören de benim katil zanlısı sanır. Bu kadar büyük olan ne kadar büyük olabilir? En sonunda benim de kafam yandı. ” Tüh, tüh! Zavallı ben!” Kendime acımaya başlıyorum. Belirsiz bir yalnızlık…
Bir yolunu bulup en küçük kardeşim Kaçak Berk’in kolunu yakalıyorum. ” Eğer bana ne olduğunu anlatırsan oyun konsolunun sağlam olanını iki ay sana veririm”. Diyerek en pahalı rüşveti veriyorum. Kardeşim hiç düşünmeden elini uzatıyor. Artık çok geç ki Berk’in çikolata kaplı pis elinin tüm kiri bir bit gibi vücuduma geçiş yapıyor. Hadi elimi yıkadım diyelim kokusu nasıl geçecek. Midem bulanıyor. Kusmamak için kendimi zorluyorum. O sırada Nevriye teyze ağır parfüm kokusu ile içeriye damlıyor. Mahallenin tek dulu olduğu için koca kafalamak amacı ile her gün parfüm şişesini boca ediyor. Anlamadığım neden benim hasta odam?
Zavallı annem bende ki garipliği fark ediyor. Kibar bir dille odamı boşaltıyor. Sorun çok büyük, çünkü Nevriye teyzeyi yanı başıma geçmesi için çekiştiriyor. Neden o kadın, diye düşünürken dua okumaya başlıyor. Meğer içime şeytan kaçmışta benim haberim yoktu. Görende her gün şeytan çıkarıyor sanır. Hayatım boyunca duymadığım dualar odamda dolanıyor. Ya dualar yanlış adrese gider de anneme denk gelirse. Zavallıyı benden başka kimse koruyamaz. O sırada içerden gelen ağlama sesi ile kendime geliyorum. Kaçak Berk koltuktan düşmüş ve ayağını incitmiş. Feryat içinde bana göz kırpan kardeşim ödüllü bir oyunculuk sergiliyor. Yarım kalan dua şeytanı kovmayı başardı mı? Diye düşünüyorum. Belki de tamamlansa yarın okula gidebilirdim.
O sırada içerden okul müdürü “Kel Mahmut” un sesini duyuyorum. Şu an ne düşündüğünüzü biliyorum. Hababam sınıfının Kel Mahmut’u değil ama. O bizim öğretmenimiz. ” Bir şey olmaz ona, it gibi” dediğini tahmin ediliyorum. Sağ olsun beni de çok severdi kendileri. Sık sık ” atın şu iti okuldan.” Derdi. Ama bilirdim sevgiden olduğunu. Eti senin hesabı…
Olan da bizim Berke oldu. Hastane de sağlam ayağını alçıya aldırdı. Sırf benim için. Ne şehittir ne de gazi…
Annem dört ay izinli olduğumu söyledi. Ne kaza be! Müdür bey bile bu kadar izin verdiyse olay çok büyük olmalı. Ama ne!
Babam sıkılmayayım diye küçük kardeşim Berk’in yatağını benim odama taşıyor. Yaşasın! Artık arkamdan dönen olayları çözebilecektim. Ailem odamdaki kamp eşyalarını alıp giderlerse tabi. Sanki bilinçli olarak bizi yalnız bırakmıyorlar. Elbet uyuyacaklar. O zaman Berk’in yanına gidebilirim.
Uyku sersemi bir boşluk bulan ablam Zeynep yanıma yaklaşarak ” Okulu yakıyordun be deli.” Diyordu.
Elimdeki son icadım mavi hapı yutarak kazanın olduğu güne gidiyorum. Bilim tüpleri ile oynarken kendimi izliyorum. Çığlıklar arasında tüpün altını ateşliyorum. Sanki uzaya füze fırlatıyormuşum gibi ciddi halimle gurur duyuyorum.
Tekrar yatakta uyanıyorum. Tek karım ise artık oyun konsolunu vermeyecek olmam. Salağa yatarak kardeşimle bana bir ay boyunca bakım yapılmasını sağlıyorum.
Yeni bir konsol almaya var mısın Berk?
YENİ BİR KONSOL ALMAYA VAR MISIN BERK?
Bu İçeriğe Emojiyle Tepki Ver
Çok Kızdım
0
Tebrikler
0
Aşık Oldum
0
Aşırı Duygusal
0
Wuuuu
0
Çok Komik
0