Senin o binbir mutlulukla anlattığın geçmişin benim yitirdiğim yıllarımın ancak fragmanıdır. Gözünden sakındığın bir küçük eşya kadar ait değilim candan sana. Kızgınlığım geçse de unutulmuyor anılar yaşandıkça, bir sır gibi sakladığın o uzun gece yüreğimin en derinlerindedir. Kavgam bitti sanmışken hayatla bir gerçeği yaşadım bu gece, kafamda susturamadığım sesler teker teker döküldü sayfalara. Yalnızlık kralın tacıdır sevilmeyen her çiçek ölür derken zamanla, sararmaya durdu hayallerimin çiçekleri. Binbir rengin birleşimiyken beyaz, neden yazdıklarım kapkara?
Bir şey olmasını bekledim hep bu uzun caddede, karanlık sokaklarda geçmişin aitlik izleri. Gece bitmek bilmedi üçüncü fincan kahvemin, dibindeki dem gibi acı verdi hayatın tadı, boğazıma. Hep sustuğum o kirli günlerin sözleri dudaklarımdan döküldüğünde ne bir umursayan ne de umursanan kalmamıştı o meskende. Anlamını yitirmişken gündüz ve gece, günlerim hangi sahte mutluluklara gebe? Kandıramadığım kendim gibi gözlerimde hep birer damla yaş durmadan akar.
Sebepler ve sonuçlar arasındaki bağlantı koptuğunda sorgulamalar son bulur. Sessizliğe karıştığında yalnızlık türküleri, gönlüme büyük bir acı oturur. Beklenenin asla gelmediği bilmem kaçıncı yıldayım.
Sahiden hüzün kapladı mı bedenimi, zihnim neden susmak bilmez geceleri? Sokağı aydınlatan iki koca lambanın erafındaki binbir sinek gibi ses çıkarıp durur tanıdığım boş silüetler. Kulak vermesem de onlara sesler bir yerlere ilişir.