Aşk kelimesini siyah beyaz perdeler de değil, renkli televizyonlarda komşularımızın pencerelerine tırmanarak bakabildiğimiz televizyonlarda öğrenmiştik.
O tarihlerde teknolojinin bizimle on yıl geç buluşmasından dolayı direkt renkli televizyonla tanışmıştık. Aşkı ufaktan yaşamam o duvarlara tırmanırken düştüğüm zamanlarda oldu.
Çat pat öğrendiğim kelimelerle defterimin en temiz yaprağıyla flört ediyordum. Ama en çokta resim defterimle flört etmem hoşuma gidiyordu.
Bembeyaz sayfa her zaman işimi daha çok kolaylaştırıyordu. Flörtten resmiyette geçiş zamanını sorarsanız tam da ortaokul yıllarına denk geliyor. Evet hayatımın aşkıyla ortaokulda tanışmıştım.(1998-1999 İdil YİBO)
Köyün tezek kokan o masum havasını şehrin entrikalarıyla değiştirmem başka bir dünyaya adım atmama vesile olmuştu. Küçücük dünyam bir anda devasa bir uzay boşluğu gibi geniş olmaya başlamıştı. O yıllarda aşk kelimesi yeni yeni kirlenmeye müsait hale gelerek, o saf ve tertemiz aşklar, artık yeni gömlekler giymek için can atıyordu. Ya da ben öyle biliyordum.
Okula ayak basar basmaz tanışmıştık. “Aşk bu olsa gerek” demiştim o zaman. YİBO’nun askeri sisteminin yanında altı kişiye üç ekmek bölüştürme mantığı askere gitmeden askerliği yaşatmıştı bize. Zorlu şartlara küçük bedenimizi avutmak için serseri aşklara yelken açmanıza sebep olmuştu. Bu da böyle güzel bir aşkla mümkün olurdu ancak.
Hele hayatımıza şekil veren köy yaşamına ile anne, baba ve kardeşlerimize karşı oluşan o dayanılmaz özlem ancak bu aşkla giderilebiliyordu. Bazen devasa dediğimiz yeni dünyamızın kilitli okul bahçesinde kocaman bir kayanın altında derdime defa oluyordu. Bazen de Xelo’nun emektar dükkanın kapısında…
Ama beni hiç yanlız bırakmıyordu. Bizi o zaman potansiyel birer suçlu gibi gören yönetici ve ‘öğretmen’ kelimesini hak etmeyen öğretmenlerimize karşı ilaç gibi iyi geliyordu bu aşk.
Ortaokulda tanıştığım aşkım, beni lisede de yanlız bırakmadı. Liseyi Çanakkale gibi bir şehirde okumam bu sefer gurbet özlemi için can yoldaşım olmuştu. Biraz daha yaş aldığımızdan dolayı olacak ki günlük dozumuzu arttırmıştık.
Sanki bir saniye yanlız kalsak kefenlerimiz dikilecekti. O derece bağlanmıştık birbirimize.
Çanakkale'de kordon boyu turlarımız aşkımızı olumlu yönde tetikliyordu. Ama ayrımcılığın daniskasıyla tanışmamız, kimliğimizden dolayı geldiğimiz coğrafyadan ötürü başka gözle bakmaları aşkımızı olumsuz yönde tetiklemesi aramızdaki muhabbeti daha da artıyordu. Çünkü ne zaman kendimi iyi hissetmesem sığınacağım en güvenilir liman olmuştu. Bazen tonajını kaçırdığımız oluyordu, bazen de farklı renklerle aşkımızı tazeliyorduk.
Bu aşk, üniversitede de bana akedemik olarak çok şey öğretti. Ayrılmak istediğim her an beni ona muhtaç eden farklı olaylar bir daha bağımlı hale getiriyordu. Bazen küs, bazen barışık birlikte her yere gidiyorduk. Okey masasında en büyük destekçim, halısaha da maçtan sonra nefesim, zap suyunun hırçın dalgalarında dalgalara direnen umudum oldu. Yeri geldi benle “Faraşin Yaylasında” çoban, Akdağ’da Cudi’nin eşsiz manzarası, Dicle kenarında Faxiye Teyran’ın kuş sesi, Cizre’de Ahmedê Xanî’nin dizeleri ve Uludere’de Roboski’nin haykırışı oldu. Beni sosyal, tarihi ve coğrafi olarak bir kıskaca almayı başarmıştı. Bu kadar ona muhtaç iken onu bırakmak ve bu aşkı sonlandırmak imkansızdı. Birde hayata başka pencerelerden bakıp, başka hayatların kirliliğine şahit olduktan sonra bu aşkı sonlandırmak akla ve mantığa aykırı gelmişti. Metafiziğe ters düşen bana da ters geliyordu. Çoğu zaman bilime değil de kendi içgüdülerime yenik düşmem daha mantıklı kararlara imza atmama sebep oluyordu. Onun için içgüdülerime kulak verdim, nasıl anne rahmine düştüğümüz an bir başlangıç ise toprağa düştüğümüz zamanda bir son olduğu gibi bu aşkın sonu da olmalıydı.
Artık seni taşıyamam dediğim bir anda deprem olmadı mı?
Giden binlerce canımız sonrasında bu aşka ihanet etmek kalan ömrüme saygısızlık saydım ve gene başladım. Babadan kalma tabaktan bir sigara sardım ve ciğerimle tekrar buluşturdum. Bu aşkımız mezarda bitecek gibi düşünmeye başladığım bir zamanda hastalandım. Ondan sonra sigara kokusu geldiği anda tiksinmeye başladım. Ortaokuldan beri tiryakisi olduğum bu aşk bir anda bitti. Artık rahat nefes alıyorum, yirmi gündür ciğerimle buluşturmadım. Umarım aşkımız tekrar alev alıp harlanmaz. Yeni maceralara yelken açmaz.