Anlamak ve anlaşılmak çok önemli. İletişimin de temel kuralı zaten beden diliyle, sesle ya da yazıyla kendini anlatabilmek. İletişim süreçlerini anlatmayacağım tabi. Ama bugün içinde yaşadığımız toplumda ne kadar doğru anlıyoruz ya da anlaşılıyoruz. Benim problemim anlatmak ya da anlaşılmak değil diyenler de olacaktır. Ama benim söylemek istediğim çıkarımlar yapmadan anlayabilmek. İşte Don Miguel Ruiz de Dört Anlaşmasıyla, içinde yaşadığımız çağda bize tutunabilmek için ipuçları sunuyor. Bu dört anlaşmanın maddeleri sırasıyla şöyle:
- “Sözcüklerini özenle seç. Kelimelerin de enerjisi vardır, samimiyetle be sevgiyle konuş. Dedikodu yapma.
- Kişisel algılama: Başkalarının yaptıkları senden çok kendileriyle ilgilidir
- Varsayımda Bulunma: Soru sor. Açıklığa kavuştur. Bildiklerini varsayma
- Elinden Gelenin En İyisini Yap: Elinden gelenin en iyi sağlık, olaylar ve zamana göre değişebilir. Bu mükemmeliyetçilik değildir. “Elinden gelenin en iyisi mükemmel olmadığında kendini suçlama.”
Bu dört anlaşmayı benimseyip uyguladığımda gerçekten üzerimden bir yük kalktı. Çünkü o kadar niyet okuyuculuğu yapıyordum ki varsayımlarda bulunmak beni gerçekten yoruyordu. ”Elinden gelenin en iyisini yap” mükemmeliyet algımı dönüştürdü. Çünkü ne yaparsak yapalım hep bir eksiklik olacak; ama elimden gelenin en iyisi buysa olana razı olmalıyım. Teslimiyet içinde olmalıyım. Sınırlar ötesinden bize seslenen Ruiz ‘in önermeleri oldukça basit ve çok faydalı.