ENTELEKTÜEL/ EDWARD SAİD
Fildişi kulelerinden dünyaya bakan sözde aydın fakat aydın olmayan sahte aydınlara selam olsun. Hepinizin taâ…
Bugün dünyada çokça yanlış anlaşılan veyahut bazılarınca işine (cebine) geldiği gibi tanımlanan entelektüalizm, entelijansiya terimleri üzerinde biraz durup Edward Said’in 1993’te Reith Konferanslarında yaptığı konuşmalar rehberliğinde çizilmiş bir “entelektüel” profilinden bahsedeceğiz. Garip!
Kitap, daha önce yaşanmış tarihi olaylardan Amerika ve Avrupa’da yaşanılanların yanı sıra İran İslam Devrimi gibi, Vietnam ve Afganistan savaşları gibi, İsrail-Filistin sorunu gibi birçok problemlerden yola çıkarak bir entelektüel görev tanımından veyahut dünyada tüm bunlar olurken nasıl bir yerde durmaları gerektiğinden, dinler ve milletlerle olan ilişkilerinden, siyasi rollerinden, bir ölçüde bunları yapılırken geçirilen süreçten, yaşanılan haksızlık ve sürgünlerden başlayıp bu aydın sınıfını, altı başlık altında bizlere sunulmasıdır diyebiliriz…
Başlıklar;
1. Entelektüelin Temsil Ettikleri
2. Milletlere ve Geleneklere Pes Etmemek…
3. Entelektüel Sürgün: Göçmenler ve Marjinaller.
4. Profesyoneller ve Amatörler.
5. İktidara Hakikati Söylemek
6. Tanrılar Hep İflas Eder, diye sıralanırken…
Bunların alt metininde de yine farklı çağdaş yazar ve sanatçıların görüşleriyle; kendi deyimiyle kendi halklarının yaşadığı tarihsel deneyimi estetik başyapıtlarla cisimleştirmiş Manzoni, Picasso, Neruda gibi birçok romancı, ressam ve şairin öncülüğünde: “Bence entelektüelin görevi krizi evrenselleştirmek, belli bir ırkın ya da ulusun çektiği acıları daha geniş bir insani bağlama oturtup bu deneyimi başkalarının acılarıyla ilişkilendirmektir.” diye görüşler belirtiyor…
Ve bunların sınırları çizilmiş keskin kurallar değil de insanî bir sorumluk olarak algılanmasını “Entelektüel bireyin hangi düşünceye yakınlık duyarsa duysun, hangi ülkeden gelirse gelsin ve kendini aslen neye bağlı hissederse hissetsin, insanların çektiği acılar ve yaşadığı baskılar konusunda belli doğruluk standartlarından şaşmaması gerektiğini söylemeye çalıştım.” diye kitabın başında da belirtiyor zaten kendisi…
Başka bir yerde de: Entelektüellerin ne söylemeleri ya da ne yapmaları gerektiğini belirleyen hiçbir kural yoktur; gerçekten laik bir entelektüel için tapılacak ve yanılmaz kılavuzluğuna güvenilecek herhangi bir tanrı da yoktur, diye bu konuyu tamamen uluslardan sıyırıp bir evrensel fikir ve olguya dönüştürmek istiyor.
Bu bağlamda tamamen bu konu üzerine ve konuda da daha önceden de çalışmalar yapmış, fikirler ortaya koymuş yazarlar üzerinde yoğunlaşan ve gerçek bir entelektüel portresi çizmek isteyen bir metin diyebilirim.
Farklı ve zengin bir okumaydı benim için.
Said, bu ve daha birçok soruyu cevaplar, ama bunu tek başına yapmaz. Birçok yazar, düşünür ve filozofun düşünceleri ışığında ilerler. Ancak bu soruların cevaplarını bu yazının içine yerleştirmek pek mantıklı olmaz. Çünkü bunların cevaplarını okur, bizzat okuyarak öğrenmeli diye düşünmekteyim.
Kendimce aydına yüklediğim misyonu kitapta da görmek güzel oldu; entelektüel, muhalif olmalı. Burada muhalif olmanın entelektüel olmanın bir ön koşulu olduğu sonucunu çıkarmamak gerek. Tarih akışı içinde münevver, aydın ya entelektüelin duruşu, pozisyonu ve ona yüklenen misyon gereği muhalif olması gerektiğidir. Yine belirtmek gerekir ki muhalefet için muhalif olmak ya da gündelik siyasete indirgeyip aydını basitleştirmek değil niyetimiz. İdeal bir iktidarın ortaya çıkması mümkün değildir, o halde onu sorgulayacak ve ayrımları sağlayacak olan da entelektüeldir.
Adalet, özgürlük, demokrasi, eşitlik ile sorunlar dün vardı, bugün var, yarın var olmaya devam edecek.O halde entelektüelin pozisyonu bellidir. Entelektüel, yerel bir savaşın parçası değil, evrensel savaşımın bir neferidir.