Zehirli bir Akrebin mutfaktan bana baktığını görüyorum. Bir akrabasına benzetmiş olacak ki tüm sevecenliğini bana geçirmeye çalışıyor, nişanlım olacak adam da yapacağım kahveyi bekliyor. Allah büyük ya evren bile istemiyor, benim için Akrep gönderiyor. Zavallı şey görevinin ne kadar önemli olduğunu bilmiyor. “Gözümü kapar vazifemi yaparım.” Benim varlığımdan habersiz pusuya yatıyor. Kısık sesle, “Acele etme, elma dersem çık, armut dersem çıkma.” diyorum. Akrep yine anlamıyor, suratıma bakıyor. İlahi adalet bana yardım ediyor ve Akrep yanıma yaklaşıyor. “Eğer şu adamı sokar ve ölümüne sebep olursam benimle evlenir misin?” diyor. Karşımdaki zehirli böceği ciddiye alarak, “Neden olmasın!” diyorum. Bunun olmayacağına o kadar eminim ki kabul ediyorum. Böcek mutluluktan havalara uçuyor. Çaktırmadan kahvenin içine giriyor. Az biraz içtiğini de görüyorum. “Bizim düğün kahvemiz olsun olur mu!” diyor. Göz ucuyla Akrep’i inceliyorum. Oradan da nişanlım olacak kıllı maymunu…
Tıpkı kıyafet gibi görünen kıllar midemi bulandırıyor. Tekrar Akreple göz göze geliyor, kaderime razı oluyor, dua ediyorum. Bu kabustan nasıl çıkacaktım. Nişanlım olacaklardan habersiz etrafa gülücükler saçıyor. İnsan en mutlu gününde ölmek ister mi?
Tepsi elimde kahveleri getiriyorum. “Maşallah kızımız da pek güzel.” diyordu babası. Bir yandan da bacaklarımı süzüyordu. O an içinde Akrep olan kahveyi onun içmesini dilerdim. Anlaşma çoktan yapıldığı için kahve kayınpederi teğet geçiyor, nişanlıma doğru gidiyor. Bir an, “Onu değil beni öldür demek istiyorum”. Acaba nişanlım ölümü hak etmiyor muydu? Sapık baba yaşayacak, masum oğlan ölecek, bende Akrep ile evleneceğim. Böyle hikayeler ancak masallarda olur. Bizim Akrep düğün müziklerini ayarlıyor, bir yandan da eşlik ediyor. “Nerede yedin paraları söyle!” Çalıyordu oturma odamızda. Annemle babam böcek ailesi ile kaynaşıyor, sahnede oynuyordu. O an balkabağına dönüşmek istiyorum. Dilek hakkım olmadığını anlıyorum. Takım elbiseli bir Akrep’e kim hayır diyebilir ki? Babamın yanına yaklaşarak, “Seviyorum be bey baba, anla beni!” diyor. Bir öpücükle yakışıklı prense dönme durumu olabilir miydi? Keşke bana yardım eden bir kurbağa olsaydı. Sonuçta masal da olsa gerçeklik payı vardı.
Bok yoluna doğru giderken evlendikten sonra nerede yaşayacağımı merak ediyorum. Benim tahminim yerin altı olmalıydı. Gizli bir yaşam beni bekliyordu. Keşke sihir yaparak saray da yaşama imkanım olsaydı. Kendime acıyor, teklifi nasıl kabul ettiğimi anlamaya çalışıyorum.
Nişanlıma içmesi için kahve bardağını uzatıyor, olacakları bekliyor, altıma kaçırıyorum. Nişanlım can havliyle havaya sıçrıyor, tüm kıllarını döküyordu. Demek ki kırpma işlemi bu güne kısmetmiş. Tüysüz tavşan gibi etrafta sekiyor, dilek tutuyordu. Ben salağa yatarak ambulansı arıyor, nişanlımın son anlarına destek oluyorum.
Keşke babası nalları dikseydi de nişanlım yaşasaydı. Akrep görevini başarılı bir şekilde yerine getirerek madalyasını kapıyor, üstüne beni de almaya hak kazanıyor. “Akrepten bana koca olmaz, beni verme.” diyorum. Akrep çoktan Allah’ın emri peygamberin kavli ile beni babamdan istiyor, söz alıyor. Sırada nerede yaşayacağımızı düşünmeye geliyordu. Hem kim demiş Akrepten koca olmaz diye!
Biz erdik muradımıza darısı da sizlerin başına…
Yaşasın Akrep kral…
Editör Yorumu: Sevgili Volkan Koçak kaleminize sağlık.
Çok teşekkür ederim.🙏🙏