OTOMATİK PORTAKAL:

Otomatik Portakal

Alex, üç arkadaşı ile birlikte şiddetin her türlüsünü üreten ve zevk alan biridir. Tabii aynı zamanda, içinde üç arkadaşınında bulunduğu çetenin lideridir. Dim, Pete ve Georgie ile birlikte dizginlenemez şiddet arzularını masum insanlara zarar vererek dindirirler. Çete lideri Alex, şiddet arzusunu Beethoven’ın 9. Senfonisi ile diri tutar. (Burası önemli bir noktadır, dikkattinizi cekmek isterim)

Çete, aralarında kendi ürettikleri, son derece kaba ve argo kelimelerden oluşan, Rusça kökenli “Nadsat” dilinde konuşur. Bir süre sonra çete içinde yaşanan liderlik çatışması, Alex’in kodesi boylaması ile son bulur ve hikaye başlar. Dönemin iktidar partisi seçimi kazanmak için, “Suçluları Yeniden Topluma Kazandırma” programı kapsamında, “Ludovico” adlı bir laboratuar çalışması geliştirmiştir. Ludovico, suçluları topluma kazandırmakla birlikte, suçluların yeniden suç işlemelerini engellemeyi vaat eden bir deneydir. Fakat hem yöntemleri hem de sonuçları bakımından son derece insanlık dışıdır. Bu deneyin ilk kobayı olan Alex, Ludovico’nun insanlık dışı bir program olduğunu, deneyi tamamlayıp serbest kalınca kanıtlar.

Kitabın merkezine yerleştirdiği Alex karakteri, Beethoven tutkunudur. Şiddet eğilimini de Beethoven’ın 9. Senfonisi ile perçinler.Kitap baştan sona argo kelimelerden oluşur. Hatta kitabın isminin kaynağı da İngiliz argosuna dayanır.

Burgess, bu durumu şöyle açıklıyor:

“İngiliz argosunda bir deyiş vardır: ‘queer as a clockwork’. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmak istemişimdir. Tabii bir de Malezya’da ‘canlı’ anlamına gelen ‘orong’ sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve hoş kokusu olan bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da benim anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikayeye çok iyi oturduğunu düşündüm.”

Yani, “Otomatik Portakal” yerine, “Makineleşmiş İnsan” da diyebiliriz.

Kitabın başından sonuna kadar anlatıcı Alex’tir, yani Burgess’in ta kendisi(garip). Bu yüzden okuyucuya karşı acımasız, alaycı ve toplum değerlerini küçümseyerek sıra dışı bir saldırgan gibi yıkıcı bir portre çizerej Alex’in gözünden bakar olaylara.

 

Tüm bunların dışında, kitapta toplumsal gözlemler ve eleştiriler de yer alıyor. Aynı zamanda müzisyen olan Burgess, kitapta müzik eleştirisi yapmaktan kaçınmaz. Klasik müzik dinleyen Alex, gençlere “Kurmalı Oyuncak” benzetmesi yaparak popüler müziği ve yeni dönem gençlerini eleştirir. Çetenin kütüphaneden çıkan bir adama hemen “Öğretmen” benzetmesi yapıp dövmeleri eğitim sitemini; “Tükeniş Sokağı”, “Umusuzluk Caddesi” gibi cadde, sokak isimlerinin yer alması ise sokaktaki insan yapısını eleştiriyor.

Sonuç olarak Otomatik Portakal, modern toplum yapısında suç ve cezanın karşılıklı işlenmesinden hareketle efendi-köle diyalektiğini, otoritenin Alex’i ıslah etme adıyla uyguladığı cezalandırma yönteminin onu ne derece özgürleştirdiğini(!), bireyin özgürlüğünün toplumun diğer üyelerinin köleleştirilmesiyle mümkün olup olmadığını tartışıyor.

Otomatik Portakal bir distopya olsa da, kitapta yaratılan dünyada gerçek üstü olaylar yer almıyor. Yazar, gerçek üstü bir dünya yaratmak yerine abartı kullanmıştır. Bu da kitabı diğer distopya örneği kitaplardan farklı kılar. Kendine has atmosfere, kin ve nefret dolu anlatıma sahiptir. Bu özellikleri ile Otomatik Portakal, distopya dünyasının en önemli eserlerinden biridir

Bu İçeriğe Emojiyle Tepki Ver
Çok Kızdım
Çok Kızdım
0
Tebrikler
Tebrikler
0
Aşık Oldum
Aşık Oldum
0
Aşırı Duygusal
Aşırı Duygusal
0
Wuuuu
Wuuuu
0
Çok Komik
Çok Komik
0

Bir yanıt yazın