İnceleme yapmadan önce şunu belirtmek isteriz: İnsanların acıları aynı olmasada, benzerlikler göstermesi acılarının evrensel diyalektiğine işaretler yollar. Sanırım sevgili Kanat Güner de o işaretleri yollayanlardan.
📌EROİN GÜNCESİ: Kanat Güner’in hesaplaşmaları, ikazları, vedaları, başkaldırıları, sitemleriyle dolu olan bir kitaptır. Ölüm öncesi son serzenişler. Öfkeler, kırgınlıklar, mutsuzluklar, umutsuzluklar, arayışlar ve bulamayışlar… Batmadan önceki o son çırpınış, belki de uçurumdan atlamadan önceki o son arkaya bakıştır. Bilemeyiz!
🚩BİZ EDEBİYAT DURAĞI DERGİSİ OLARAK, Eroin Güncesini yaşanmışlıklarla dolu bir kurgu güncesi olarak nitelendiriyoruz. Tüm tabuların yerle bir edildiği alt kültür edebiyatının kült eseri. Dönemin; siyasi koşullarına, toplum-aile yapısına, eğitim sitemine, medyaya vs. dokundurmalarla dolu satırlar. Çokça da acının ironik anlatımı.
“Alt kültürün kült kitabı haline gelen bu eser, hayatı yaşayarak yazan; 1970 yılı doğumlu Kanat Güner’in kısa yaşamına sığdırdığı bir çok şeyin yanında “Eroin Güncesi” adlı kitabı da sığdırarak tribünlere kendi dramını oynamasını anlatıyor bize. Zor yaşamın kollarına savrulan ve bu sofrada kendi kişisel saflığından ötürü değerleri uğruna mücadele etmekten vazgeçmeyen Kanat, bunun bedelini de hayatıyla ödedi: Tıpkı yitik 80 kuşağının bir çok bireyi gibi. İçine itildikleri değer kavramlarının aslında bireyin silikleştiği, çarkların bir parçası olmaya zorlandığı ve adına Üniversite denen kurumların birinden; Tıp Fakültesi 4. sınıftan ayrılmak zorunda kaldı. Kanat Güner, gördüğü eğitimin en çok işlenen; yani insan hayatının biyolojik şeyi; H(eyç)’i seçerek oynadı kendi dramını… O uyuşturucuya kısaca ‘H’ diyordu… Bazı şeyler dar, olduğu gibi görünen, ruhsuz ama içtendir. Arka sokaklarda olduğunu bildiğin küçük hayatlardan biri gibi; önemsiz, karanlık ve hislidir. Kitapta sınırsız özgürlüklerini kullanırken başıboş bir hayatın hiç de özenilecek bir yanı olmadığını anlatılmaya çalışılıyor. Hayat yüksek binaların arasına gerilmiş bir ip ve biz de yolda bile yürüyemeyen cambazlarız. Kendini keşfettiğinde bunu öğrendiğinde çok geç kalmış oluyorsun. Ziyan olmakta böyle bir şey herhalde, ama pişman olmuyorsun çünkü kendini olduğundan daha farklı bir şekilde buluyorsun. Anlattığın gerçek bir hayat olduğu için çok farklı yerlerde durup ayrı ayrı noktalardan hayatı seyredilebilecek bir fotoğrafın da oluyor. Bir noktadan gördüğünü başka bir noktadan bakınca göremediğin girintili çıkıntılı bir fotoğraf işte… Böyle olunca bu kitabı “şunu anlatıyor” diye özetlemek insan hayatını iki sayı arasındaki çizgiyle anlatmaktan farksız… (Yani doğum ve ölüm tarihi arasına konulan o çizgi işte, o çizgiyi kast ediyorum.) Onun için incelemeyi sevgili Kanat’tan alıntıladığım şu alıntıyla noktalamak istiyorum:”…
“O bir pil gibi diyordum, pilim boşaltılınca her şey, özellikle insana özgü dürtülerim, sağlığım bozuluyor pili bırakınca normal insana benziyorum. İstediğim, tozpembe bir dünya değil; sizin algıladığınız dünyayı algılayabilmek, diyordum.”
“Kanat kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyleri umarsızca söyleyen biriydi.” Her başkaldırımız, her aykırılığımız; bizi, bize daha da hapseder. İşte biz, tam olarak burada kaybederiz. Bildiğim, daha doğrusu hissettiğim tek şey şu Kanat: Biz, her başkaldırımızda kendimize zarar verdik Kanat. Benliğimize, vücudumuza, ruhumuza ve etrafımızdakilere.. Değiştirmek içün uğraştığımız her şeyin altında kaldık. Kimseler bilmedi belki ama o içsel hesaplaşmaları biz yaşadık. Aynaya baktık “niye” diye sorduk. Hatta belki utandık kendimizden.(Çok utandım kendimden.). Dışarıya karşı dik olan başımız; perdeler kapandığında eğiliyordu, kendine bile bakamıyordu. Ruhu şad güzel KADININ.
*Sokağı hep eve tercih ettim.
(Kanat Güner)