Birden kendimi bir evin kapısında buluverdim. Yaklaştım…
Kapıyı açmaya çalışırken kendiliğinden açıldığını fark ettim. Biraz ittikten sonra içeri girdim.
-Lora! Bu nasıl bir ev? Seni sensizliğinle arıyorum burda. Kader mi getirdi beni buraya. (Bilmem ki)
Kader diye bir şey var mı?
Lora… Yürüdüm yürüdüm koskoca evin için de sadece bir oda görebildim. Lakin koridoru vardı. Buranın ( ilginç )
Sessiz adımlarımın sesini duyar gibi odanın içine girdim; kimse yok ve kimsesizler ülkesi gibi. Bağırmak geldi içimden Lora diye. Gönlümün tenha yerinde oturttuğum Lora için… Lora! Lora..! Seni seviyorum ( bağırdım ).
Sanki evrensel bir boşlukta sesimin bana geri dönüşünü izledim . Ama; Lora yok. Nerde Lora…
Deliriyorum galiba, kimse yokki burada. Daha önce vardı. Yaşıyorduk birlikte belki gözükmüyordu bir yerde, ama sevişiyorduk bir köşede. Şimdi neredesin seni özledim. Sokakta geçen kadınların bakışları altında ezilmek istemiyorum. Bana yaptıkları muameleyi anlatmak isterim. (Neredesin)
Artık milyonlarca insanın içinde susmak istemiyorum. Bağırmak ve haykırmak istiyorum Lora diye. (Yoksun)
Hiçliğin en tenha köşesinde bile yoksun.
Odanın tam ortasında bir sandalye. Tahtadan yapılmış bir sandalye. Oturmak istedim, ama yıllarca örümceklerin ağına ve tozuna maruz kalmış. (Yazık)
Her şeyi almışlar; bebekliği mi! Gençliği mi! Her şeyi… Sanki bana ait hiç bir şey yokmuş gibi duruyor bu oda da. (Üzüldüm)
Önce odanın içini gezdim . Sonra Loramla neler yaptığımı hatırlamaya çalıştım. Bir ah çektim. Bir sigara yaktım. Tekrar sandalyeye baktım inceledim gözlerimle. Böyle bir sandalye var mı? O zamandan beri. (Bilmem)
Lora gel artık şu isyancı duygularıma son ver. Yapayalnız bir dünya…