Yüzünü çevreleyen siyah gagalı maskesinin tüylerini okşarken düşünüyordu.

“Olmayacak sanırım, onlar doğaya hükmedebiliyorlar.”

“Benim eserlerim yalnızca birer kopya, işlevsiz birer kopya…”

Derken hamamın suyunun hazır olduğunu haber veren bir hizmetkar geldi. Dağıttı bütün düş bulutlarını. Rolüne devam edecekti. Umut tohumları ekmişti kalabalığa. Kırbaçla itaat etmemişlerdi. Umut vermişti. Tanrıların katına, cennete çıkma umudu. Binlerce kişi taş ocağına gidiyor ve geliyordu. Bittiğinde ne yapacaktı? Sonuçsuz bu yatırımı nasıl izah edecekti? Veyahut nereye kaybolmuşlardı bütün o göğün tanrıları?

  Basamaktan ilk adımını attığında onlar hakkında düşünmekten imtina edeceğine söz verdi kendisine. İkinci adımında bu sözünü bozdu. Merak ediyordu. Neydi amaçları? Neydi bizi vareden düşünce?

  Elbet öğrenecekti. Ömrü yetmese dahi… Sonsuza dek yaşamaya o anda karar erdi. Bir şekilde muhafaza ettirecekti bedenini. Tüm o doğa bilimcileri, tıp uzmanları boşuna mıydı?

   Tanrılar… Anunnakiler… Gökten inen elliler…

Sahi ya, nasıl hükmediyorlardı doğaya? Bizler aşamıyorduk doğanın kanunlarının sınırlarını. Belki de o nedenle arşa çıkamıyordu piramitlerimiz.

Büyünün mümkün olduğu bir mekandan geldiler onlar. Zamandan ve mekandan bağımsız yaşıyorlardı. Tanrı fikrine uygun… Acaba onlar tanrılar mıydı?

Yoksa kendi evrenlerinde arayıp erişemedikleri tanrıyı bulmak için bambaşka kanunlarla çevrili bu dünyadaki bizi mi kullanıyorlardı?

“Az kaldı. 21. yüzyılda kendi doğa kanunlarımıza ters düşmeden evrensel iletişimi bulduk. Tıbbı geliştirdik. Uzay kolonileri kurmanın ilk adımını attık.

Az kaldı yakalayacağız kendi tanrılarımızı. Bilimle, şüpheyle…

Ancak sonra onlarınkini de bulabiliriz.

Onlara nihayet yardım edebileceğiz.”

 

Bu İçeriğe Emojiyle Tepki Ver
Çok Kızdım
Çok Kızdım
0
Tebrikler
Tebrikler
0
Aşık Oldum
Aşık Oldum
0
Aşırı Duygusal
Aşırı Duygusal
0
Wuuuu
Wuuuu
0
Çok Komik
Çok Komik
0

Bir yanıt yazın