İnsan; oldukça kompleks bir yapı. En iyisinden en kötüsüne oluşabilecek bütün olayların başrol oyuncusu. Hayvanlar alemine tabi düşünen (en azından bir kısmı) ve konuşan bir üye. Kimine göre topraktan oluşan Adem’in soyunun devamı, kimine göre Darwin’in teorisinde ki gibi Dünya üzerine düşen parçacık proteinin devamı ile meydana gelen bir dizi/seri evrim sonucu en güçlü halka. Olayın iki tarafındaki gerçeklik ise öznenin insan olması. Binler, milyonlar, milyarlarca aynı yapı. Bunları birbirinden ayıran fiziksel görünüm çeşitliliği. Ortalama yaşam 70-75 yıl. Gün ile hesaplandığında muazzam büyük bir sayı elde ederiz. Bu sayıya eşdeğer olacak kadar gün doğumu, gün batımı, nefes sayısı…

Bütün bu insan oluşumunda kesintisiz devam eden hissetmediğimiz ancak bize yarını getirecek olan ve dünü bizden alan bir ortak var ‘zaman’ yaşanılan ve yaşanılacak olan herşeyin ortağı. Zaman geçtikçe biz insanlar kazanım elde etmek için sürekli farklı mecralarda boy göstermeye çalışırız. Büyük işlerle uğraşanlar, yönetim kategorisinde başrol olanlar, İşçi, memur, esnaf, sanatçı, emek gösteren ve bir sıfat ile nitelendirilen ne kadar kişi varsa hepsi zaman içerisinde rol almak ve hayatta kalmak için sürekli çalışmak zorundadırlar. Bu kompleks yapı işlevsiz hale gelinceye kadar çalışma devam eder. Elbette ki bir karşılığı var bu çalışmanın. Herşeyi satın alabileceği düşünülen ‘para’ buna karşılık görülür bütün toplumlarda. Peki bu çalışma ile oluşan emek? Asla karşılığı olmayan ve herşeyi satın aldığı düşünülen para olarak adlandırılan araç dahi bunu satın alamaz.

Emek paha biçilmez bir değer.

İnsan ömrümün neredeyse tamamında çalışmak zorundadır. Hayatta kalabilmek için doymak ve temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek, gerekli olan parayı alabilmek için çalışır. Enerjimizi tüketerek oluşturduğumuz bu emeğin karşılığında sosyal birey olma adına elde ettiğimiz kazanımlar bizi insan olma yolunda ilerletir eğer ki bu kazanımlar yoksa bizler ya insan olamayız ya da insanca yaşayamayız. Çünkü bizi insan yapan temel ögeler emek karşılığından hak ettiğimiz sosyal kazanımlardır.

Antik mısırda yaşayan kölelerin günlük yevmiyesi 3 litre bira ve 500 gram ekmek evet bildiğimiz ekmek un su ve maya karışımı kuru ekmek. Bu bira ve ekmek iş gücü karşılığında elde edilenler. Yaşamak için hayatta kalabilmek için, peki bu iş gücünün ortaya çıkarttığı emek? İşte onun hiçbir karşılığı ve hiçbir kazanımı olmadı. O yüzden bu insanlar hep köle olarak kaldılar, insanca yaşamadan öldüler. Köle olmaları sosyal statüye sahip zengin kişilerin emirleri altında yaşamaları değil,onların bir sosyal statü ve kazanıma sahip olmamasından dolayı bu kölelik ortaya çıkıyor. Yani olmayan sosyal kazanımlar her insanı köle yapar. Çalışıp cebimize bıraktığımız deste para, işlemcisi en hızlı mobil cihazlar, elektronik araçlar, lüks otomobiller sadece iş gücü ile elde edilenlerdir. Peki ya emeğimizin karşılığında ki sosyal kazanımlar? Üzgünüm ama sosyal kazanımlarımız yok. Ne demiştik olmayan sosyal kazanımlar her insanı köle yapar. İlk insan meydana gelince emek yoktu ta ki ikinci insan yürümeye başlayıncaya kadar. Acaba köleliliği ikinci insan mı buldu?

Bu İçeriğe Emojiyle Tepki Ver
Çok Kızdım
Çok Kızdım
0
Tebrikler
Tebrikler
0
Aşık Oldum
Aşık Oldum
0
Aşırı Duygusal
Aşırı Duygusal
0
Wuuuu
Wuuuu
0
Çok Komik
Çok Komik
0

Bir yanıt yazın